Green Day - American Idiot
Green Day önceki albümlerde yakaladığı başarılara rağmen belki de ilk kez bu kadar emin adımlarla majör punk sahnesine çıkıyor ve bunu sadece müzikalitesiyle yapmıyor. Albüm değindiği konular ve onları ortaya koyma biçimiyle tam anlamıyla tarihi belge sıfatını hak ediyor.
Dookie albümü ile ilk kez dünya çapında başarıya ulaşan California’lı punk grubu, bu başarıyı Insomniac ve Nimrod ile alışkanlık haline getirmeyi başardı. Arka arkaya böylesine başarılı çalışmalar çıkartmasıyla Green Day, yine o dönem öne çıkan Sublime, Bad Religion, The Offspring ve Rancid gibi gruplarla punk müziğinin ana akımda yer almasında büyük rol oynadı. 2000 yılında ise müzikseverlerinin karşısına bu sefer Warning ile çıkan ekip, sanki en iyi bildikleri işi unutmuş gibiydi. Bu bariz tarz değişikliği hayranları tarafından pek hoş karşılanmadı ve Green Day tarihinin en düşük satış rakamlarıyla karşı karşıya kaldı. Punk kökenlerine sırt çevirmenin çok büyük bir günah olduğunu fark eden Billie Joe ve arkadaşları, stüdyoya girip yeni bir şeyler denemeye karar verdi. 4 ay süren çalışma sürecinin sonunda tam 20 demo ile çıkagelen Billie Joe ve arkadaşları, ne yazık ki bu çalışmaları çaldırdı ve adını “Cigarettes And Valentines” koymayı planladıkları yeni albümü daha yayınlayamadan ellerinin arasından kayıp gitti. Ekip burada kritik bir karar alarak Cigarettes And Valentines’ı tekrardan kaydetmek yerine sıfırdan yepyeni bir albüm için kolları sıvadı. Bir bakıma bu talihsiz olay grup için oldukça iyi oldu zira; sıfırdan başlayacakları bu albüm döneminin en etkileyici rock albümlerinden biri, American Idiot olacaktı.
American Idiot albümü, George W. Bush yönetimine tepki olarak ortaya çıkan bir rock opera örneği. Albümün ilk şarkısından sonuna kadar “Jesus Of Suburbia” olarak bilinen bir gencin hikayesine ortak oluyoruz. Albümün açılış şarkısı ve aynı zamanda albüme adını veren American Idiot ise, albümün açık ara en politik teklisi. Bush’un 2004 yılındaki başkanlık seçimini kazanmasıyla ikinci kez Amerika Başkanı unvanını alacak olmasını eleştiren American Idiot, Bush’la birlikte gelen “yeni, yozlaşmış medya” tehlikesine dikkat çekiyor.
Ana karaktere ismini veren Jesus Of Suburbia ise iki ana tema üzerinde şekilleniyor; öfke ve aşk. Green Day Amerika toplumunun en büyük iç mücadelesinin bu iki duygu arasında olduğunu düşünüyor. Bu düşünce doğal olarak albüm kapağına da yansıyor. Kalp şeklindeki el bombasını elinde tutan figür, Amerika toplumunun öfke ve aşk arasındaki git gelini çarpıcı bir şekilde özetliyor. Jesus Of Suburbia 5 kısımdan oluşuyor. Birinci kısım karakterin biyografisi niteliğinde. İlk kısımda daha çok karakterin duygusuz ve çelişkilerle dolu bir dünya tarafından nasıl şekillendirildiğine odaklanılıyor. İkinci kısımda ise “City Of The Damned” adı verilen karakterimizin yaşadığı yeri tanımaya başlıyoruz. Bir sonraki bölüm “I Don’t Care” ise bir türlü aradığı cevapları bulamamaktan kafası iyiden iyiye karışmış olan Jesus Of Suburbia’nın kendisiyle benzer tecrübeleri yaşamış olan insanlara öncülük etmesine odaklanıyor. I Don’t Care’ı takip eden şarkının dördüncü bölümü “Dearly Beloved” sayesinde bir kez daha öfke-aşk çatışmasını deneyimliyoruz. Şarkının son kısmında ise hemen hemen inandığı her şeye karşı inancını kaybetmiş olan Jesus Of Suburbia’yı evini terk ederken görüyoruz. “I lost my faith to this, This town that don't exist, So I run, I run away, To the lights of masochists…”
Jesus Of Suburbia’yı takip eden Holiday, kahramanımızın evinden ayrılışından birkaç gün sonrasını konu alıyor. Evinden uzakta olmak tam manasıyla kendisini “tatilde” hissettirse de Holiday’in sözlerinin altında Bush’a ve doğal olarak Amerika’ya ve özellikle Irak’taki savaşa göndermeler yatıyor. “Sieg Heil to the president gasman, Bombs away is your punishment, Pulverize the Eiffel towers…” Oldukça dinamik olan Holiday’in hemen ardından hava tamamen değişiyor ve çok daha kasvetli bir yapıya sahip olan Boulevard Of Broken Dreams kendini belli etmeye başlıyor. Bu şarkıda depresyonda olan Jesus Of Suburbia, kendini sonunun nereye çıktığını bilmediği sokaklarda tek başına konuşurken buluyor.
Green Day’in American Idiot ile yakaladığı başarısının altında sadece ödüllerle veya müzikal altyapısıyla açıklayamayız. Warning ile tam anlamıyla dibi gören ekip, dört yılın ardından böylesine görkemli bir albümle küllerinden doğarken bir yandan da Amerika’da hâkim olan siyasi iklime karşı da net bir şekilde tarafını belli ediyor. American Idiot’ın punk-rock albümleri arasında yerinin diğerlerinden biraz daha ayrı olmasının sebebi bu albümün bir bakıma tarihi belge niteliği taşıması. Sırf bu yüzden de sadece belirli bir döneme sıkışıp kalmadan tam manasıyla ölümsüz bir eser halini alıyor.