Beyoncé - Renaissance
Queen B tekrar sahnede! Beyoncé’nin 6 yıl içinde yayınladığı ilk solo albümü Renaissance, eğlenceli, neşeli ve hareketli bir yaz albümü.
Artık dünya bambaşka bir yer. Pandeminin hala devam eden etkileri, adaletsizlikler çoğu sanatçının radarında olduğu gibi işlerine de yansıyor. Bu dönemin her sanatçının yaratıcılığına bir şeyler kattığı gerçek. Dünyanın en disiplinli müzisyenlerinden biri olan Queen B de boş durmadı 3 kısımlık bir proje duyurdu, ilkiyse Renaissance.
Beyoncé artık kaçmaya, gezmeye tozmaya, sevmeye ve gülmeye hazır olduğumuzu söylüyor. Yeni bir rönesansın yaklaştığını, bu oluşumu beslemek istediğini anlatıyor yeni çalışmasıyla. Karantina süresinde internet sitesine mükemelliyetçilikten ve gereksiz fazla düşünmeden arınmış bir yerde olmak istediğini yazdı. (Bu yer bize de lazım.) Biz de albümünü mükemelliyetçi olmadan, fazla düşünmeden yorumluyoruz çünkü sonuçta o Queen B.
Müzisyen 3 yıllık çabasının bir sonucu olan Renaissance’ı özgür hissedip çığlık atabildiği, her şeyi oluruna bırakabildiği bir yer olarak tanımlıyor. Bizce bu yer dans pisti! Dans-rap ritimleri, afrobeatler, tüm vücudumuzla dans etmek istediğimiz bir tempo albümün en çok öne çıkan özelliği.
Albümün “Black Joy” kavramını merkeze aldığını söylemek mümkün. Yani Beyoncé, daha önce de yaptığı gibi afroamerikan kültürden ilham alan her şeyi en iyi şekilde çalışmasına yansıttı. Bunu şarkılarını örneklediği afroamerikan müzisyenlerle, iş birlikçileriyle gösterdi; saygı duyduğu müzsiyenlerin işlerinin altyapısını albümünde bol bol kullandı. Albümün müzikalitesi belki birbirinden farklı bu isimler yüzünden biraz dağılmış olabilir ama Beyoncé’nin kendisi de Renaissance’ın karman çorman bir çalışma olduğunu kabulleniyor.
Alien Superstar ile başlayalım. Oldukça elit bir şarkı, tam anlamıyla. Şık bir akşam yemeğiyle gösterişli bir rap dinletisinde olduğunuzu hayal edin. Bu akşam yemeğine şarkıyı yazma vesilesiyle davetiye kazanan liste ise uzun: Jay-Z, Labrinth, 070 Shake, Rami…
Cuff It, disko türünün en şanlı zamanlarına bir selam çakarken son günlerde disko topunu tekrar döndüren şarkılara sıkça rastlamamızın mutluluğuna eklenen bir şarkı.
Break My Soul, Beyoncé'nin 6 yıl içinde listelerde Top 10’a giren ilk işi oluyor. Sosyal medyada en sık duyduğumuz ritimlerden birine de dönüşüyor. Bir dilim 90’ların house müziği, bolca gece kulübü efekti var şarkıda. Elbette bu tarz müziğe geçmişten beri aşinaysanız, Break My Soul’un Big Freedia’nın Explode’undan alıntı olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Bu şarkıda Robin S’in Show Me Love’undan alınmış ritimler de var, söylemeden geçmeyelim.
Church Girl ise Cameron Paul’un Brown Beats’inden geliyor.
R&B ve caz karşımı Plastic Off The Sofa ile durup soluklanacak bir durak sunuyor bize Beyoncé, sağ olsun. Aynı zamanda sanatçının Jay-Z ile olan evliliklerine sonu gelmeyen eleştirilere belki bininci kez cevap veriyor.
Heated’dan Beyoncé'nin vokalini çıkarırsanız bir Drake şarkısı elde etmiş olursunuz. Şarkıyı yazanlardan biri olan Drake, son zamanlarda kendi işlerinde kullandığı house müziği Beyoncé'nin albümünde de etkin hale getiriyor.
Thique, oldukça çekici bir vücut olumlaması sunarken Virgo’s Groove Beyoncé gibi başak burcu olanları oldukça terletecek bir şarkı.
America Has A Problem, dürüst olmak gerekirse sadece görünüşte politik bir şarkı. Beyoncé her daim afroamerikan kökenlerine saygı duruşunda ama bunun haricinde Renaissance'ta siyasi konulara değinmiyor. Bu şarkıda da Kilo Ali’nin America Has A Problem (Cocaine)’in altyapısını kullanıyor.
Beyoncé'nin teşekkür konuşması yapmasına imkan kılmayacak kadar emeği geçen dev bir kadro var albümde. Çoğu da hepimizin bildiği büyük isimler. Bir kısmından bahsetmemize rağmen adına değinmediğimiz çok kişi var: Skrillex, Giorgio Moroder... Move’da Grace Jones’u duymak tüylerimizi diken diken ediyor.
Renaissance'ı dinlerken Queen B'nin önceki çalışmalarından izler aramamanızı öneririz. Nitekim albümde Beyoncé'nin önceki hitlerini duymuyoruz. Ama Beyoncé hep Beyoncé'dir. 25 yıl sonra Queen B’nin kanıtlayacak çok fazla şeyi kalmadı zaten. Ancak bu üç perdelik projenin ilkinde, farklı sesler ve tarzlar arasında gezinirken ritimlerine kapılacağımız şarkılar dinleyebiliyoruz. Bunu afroamerikan kültürünü kutlarken yapması da ayrı şahane bir detay elbette.